Onüçümde babamdan bir dövme istedim.
Bar Mitzvah töreni de isteyebilirdim.
Dedi ki değiştirmeye hiç hakkım yokmuş
bana verdiği bedeni. Doc Martens’in üzerine
yırtık siyah naylon çorap giyen kız kardeşlerden
ucundan biraz öğrendiğim Marx’ı takliden dedim
Ben bir insanım çünkü kendi bedenim üzerinde hak sahibiyim
ve bedenimin emeğine değer veririm. Demek ki onu
istediğim gibi süsler ya da kullanırım. Dövmeler,
dedi babam, çocuklar gibidir: bir tane yaparsan
bir tane daha istersin. Vücudu süslemek ile
üreme arasında bir ilişki olduğunu biliyordum.
Zaten bu yüzden dövme istedim. Ama düşündüm ki,
öyle uzun uzadıya olmasa da, verdiği örnek ancak
mülkiyet durumunda geçerli olabilir, şöyle ki, kendi bedenime sahibim
ama çocuklarıma sahip olamam. Kahkahası
insan türündeki babalığın ponzi pramidine dair
ilk dersim oldu. Maddi veraseti taahhüt eden
kendinden menkul sözleşmeler,
erkekler bu kof otoriteyi talep ediyorlar çünkü,
basitçe, onların babaları da
bu kof otoriteyi talep etmişti. Babam, istediğim dövmenin
neye benzeyeceği hakkında pek de fikrim olmadığını
bilerek, bana Yılbaşı için verdiği pastel boyalarla
dövmeyi çizmem için beni odama yolladı. Çizdiğin şeye göre, dedi,
belki isteğini dikkate alabilirim. Ama daha şimdiden
çalımla yürüyüşümden etkilenmişti bile.
Sahip olmadığın bir şeyi süslemek
grafitiden başka nedir ki? Chris Rock diyor ki benim ilk işim
kızımı direk dansı yapmaktan korumak. Ona katılsam da katılmasam da,
ne demek istediğini anlıyorum. Şimdi kendim bir baba olarak
bütün isyankar bağımsızlık taleplerini
minik kuşumun kötü kalabalığa karışmasının
ilk adımı gibi görüyorum. Richard Pryor diyor ki
Öyle ya da böyle çocuklarımızın
ağzına sıçmaya mahkumuz. Babamsa
bir orta yolunu bulurdu. Seni ben yaptım, derdi,
Seni bozup, aynı senin gibi
bir tane daha yapabilirim.
Gregory Pardlo
Digest (2015) kitabından
Çeviren: Ahmet Korkusuz